NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ سُمَيٍّ
عَنْ أَبِي
صَالِحٍ عَنْ
أَبِي
هُرَيْرَةَ
يَرْوِيهِ
قَالَ مَنْ
تَبِعَ
جَنَازَةً
فَصَلَّى عَلَيْهَا
فَلَهُ
قِيرَاطٌ
وَمَنْ
تَبِعَهَا
حَتَّى
يُفْرَغَ
مِنْهَا
فَلَهُ
قِيرَاطَانِ
أَصْغَرُهُمَا
مِثْلُ
أُحُدٍ أَوْ أَحَدُهُمَا
مِثْلُ
أُحُدٍ
Ebû Hureyre Hz. Nebi'den
naklen demiştir ki:
'-Kim cenazeye uya(rak
musallaya kadar gide)r de, üzerine namaz kılarsa ona bir kırat (ağırlığınca
sevap) vardır. Kim (namazdan sonra da) ona uyar(ak kabrine kadar gidip, defni)
sona erinceye kadar (başında durursa), ona en küçüğü Uhud dağı kadar -veyahut
da birisi Uhud dağı kadar- (olan) iki kırat (ağırlığında sevap) vardır."
İzah:
Buhari, cenâiz; Müslim,
cenâiz; Nesaî, cenâiz; Tirmizî, cenâiz; İbn Mace, cenâiz; Ahmed b. Hanbel U- 2,
3, 31, 144, 233, 246, 280, 383, 475, 480, 498, 503, III- 20, IV-86, 294, V-57,
277, 282, 284.
Metinde geçen kelimesi,
aslında bir şeyin arkasından gitmek anlamına gelir. Fakat Buhari'nın
rivayetinde Rasulu
Ekrem Efendimizin
"cenazenin arkasından yürümekle önünden, sağından veya solundan yürümek
arasında bir fark olmadığını" açıkladığı ifade edildiğinden[Buhari,
cenâiz] biz bu kelimeyi tercüme ederken, cenazenin dört cihetine de şâmil olmak
üzere "kim cenazeye uya(rak musallaya kadar gider)se" diye tercüme
ettik. Nitekim bu kelimenin Buharî'nin Sahih'inde "uğurladı" şeklinde
geçmesi de bu kelimenin cenazenin dört cihetine de şâmil olarak kullanılmış
olduğunu göstermektedir.
Menhel yazarının
açıklamasına göre, "üzerine namaz kılarsa" cümlesinin başında bulunan
"fa" burada tertib ve ta'kib ifade etmediğinden, hem cenazeyi
evinden itibaren musallaya kadar uğurlayıp da namazını kılınca terkedip giden,
hem de cenazeyi evinden itibaren musallaya kadar uğurlamadığı halde, cenaze
namazına iştirak edip kabre kadar uğurlayan kimselerin bu sevaba erişecekleri
anlaşılmaktadır. Her ne kadar hadisin zahirinden anlaşılan manâ bu ise de,
ileride mealini sunacağımız 3169 numaralı hadis, bu sevabın cenazeyi evinden
itibaren musallaya kadar uğurlayıp, sonra namazını da kılan kimselere ait olduğunu
açıkça ifade etmektedir. Bu mevzuda Hafız İbn Hacer de şöyle diyor: Her ne
kadar, Müslim'in Sahih'inde "Her kim cenaze ile birlikte onun evinden
çıkar da namazını kılarsa..."[Müslim, cenâiz] buyurularak bu sevabı
cenazeyi evinden itibaren musallaya kadar uğurlamakla birlikte namazını da
kılan kimseye ait olduğu açıklanıyor ve İmam Ahmed'-in Ebû Said el-Hudrî
(r.a)'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de bu manâ te'yid ediliyorsa da,
benim anladığım manâya göre, sadece cenaze namazım kılan kimseler bu sevaba
nail olurlar. Çünkü namazdan önce cenazeyi yıkamak, kefenlemek, musallaya
götürmek gibi işlerin hepsi, namaz İçin bir hazırlık ve vesile mahiyetindedir.
Bütün bunları yapmaktan maksat, cenaze namazının kılınmasını sağlamaktır. Bu
bakımdan asıl gaye olan cenaze namazını kılan kimse, bu sevaba erişir. Fakat
sadece cenaze namazı kılmakla yetinen kimsenin kazandığı sevab, hem cenaze
namazı kılıp hem de cenazeyi uğurlayan kimsenin sevabına nisbetle daha aşağı
olur. Nitekim Müslim'in rivayet ettiği "Her kim bir cenazenin namazını
kılar da ardından gitmezse, o kimseye bir kırat (sevap) vardır."[Müslim,
cenâiz] mealindeki hadis-i şerifle İmam Ah-med'in Ebû Hüreyre (r.a)'den rivayet
ettiği aynı mealdeki hadis-i şerifte sadece cenaze namazını kılmakla yetinip,
onu uğurlamaya katılmayan kimselerin de bu sevaba erişeceklerini ifade
etmektedir.
Muhibbu't-Taberi ve
bazı kimselere göre, bu sevaba erişebilmek için, sadece cenaze namazını kılmak
yetmez. Cenaze namazını kılmakla beraber, cenazeyi ya evinden musallaya ya da
musalladan kabre kadar uğurlamak da gerekir. Her ne kadar mütekaddimin
âlimlerden bir kısmı, metinde geçen "Kim ona uyarak kabrine kadar gidip
defni bitinceye kadar başında bulunursa1' anlamına gelen, cümlenin zahirinden
"cenazeyi kabre kadar uğurlayıp da gömülünceye kadar yanında duran bir
kimsenin, sadece bu uğurlama işinden dolayı iki kırat sevap alacağı, namaza
iştirakinden dolayı aldığı kıratın bunun dışında olduğu" hükmünü
çıkarmışlarsada Buhari ve Müslim'in Ebû Hüreyre'den rivayet ettikleri "Kim
sevabına inanarak bir müslümanın cenazesini uğurlar ve namazını kılıp
defnedilinceye kadar yanında durursa iki kırat sevapla döner. Kim de sadece
cenaze namazını kılıp defnedilmesini beklemeden dönerse bir kırat sevapla
döner."[Müslim, cenâiz; Buhari, cenâiz] mealindeki hadis-i şerifte, cenaze
namazında bulunan kimseye bir kırat ve defnedilinceye kadar yanında bulunan
kimseye de bir kırat sevap verilir. Her ikisini de yapan kimseye ise iki sevap
verilir buyurmuştur.
Mevzumuzu teşkil eden Ebû
Dâvûd hadisinin zahirinden ise "cenaze namazını kılana bir kırat, onu
kabre kadar uğurlayıp defnedilinceye kadar yanında duran kimseye de iki kırat
sevap verileceği" manâsı anlaşılmaktadır.
Bu iki hadisin arasını
şu şekilde te'lif etmek mümkündür. Ebû Dâvûd hadisinde "Cenazeyi kabre
kadar uğurlayıp da defnedilinceye kadar yanında duran kişiye verileceği"
va'dedilen iki kırat sevaba cenaze namazının sevabı da dahildir. Bir başka
ifade ile bu iki kırat sevabı sadece cenazeyi kabre kadar uğurlayıp gömülünceye
kadar yanında durmanın sevabı değil, cenaze namazıyla birlikte onu uğurlayıp
kabre konuncaya kadar yanında bulunmanın sevabıdır. Bu hadis:
"Her kim yatsıyı
cemaatla kılarsa, gecenin yarısını namazla geçirmiş gibi olur ve kim sabah
namazını cemaatle kılarsa bütün gece namaz kılmış gibi olur."[Müslim,
cenâiz; Buhari, cenâiz] hadisine benzer. Nasıl ki burada sabah namazını kılan
kimse tüm geceyi ihya etmiş olur sözüyle sabah namazıyla birlikte yatsı yi da
kılan kimse kasdediliyorsa, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte de
"cenazeyi kabre kadar uğurlayıp gömülünceye kadar başında duran
kimse" sözüyle de cenaze namazını kılıp cenazeyi defnedilinceye kadar
takibeden kimse kasdedilmektedir.
Ancak cenazeyi
musalladan kabre kadar uğurlayan bir kimsenin bu bir kırat değerindeki sevabı
kazanabilmesi için mevzuumuzu teşkil eden hadise göre, cenaze kabre konuncaya
kadar yanında bulunması gerekmektedir. Nitekim "Cenaze kabre konuncaya
kadar onun arkasından gidene de"[Müslim, cenâiz] mealindeki hadisi şerifle
Tirmizî'nin rivayet ettiği "... Her kim cenazeyi takibederse ona iki kırat
(ecir) vardır..."[Molla Mehmedoğlu O.Z., Sünen-i Tirmizi Tercemesi, II-
230.] mealindeki hadisi şerif bunu ifade ederlerken Ebû Avane'nin rivayetinde
de bu sevaba erişebilmek için, ölünün üzerinin toprakla kapatılmasına kadar
beklemek gerektiği ifade edilmektedir. Bu mevzudaki en açık rivayet budur. Bu
kayıt sadece ölünün kabre indirilmesinin bu sevaba erişmek için yeterli
olduğunu ifade eden hadisleri de kayıtlamaktadır. Şevkanî de Neylü'I-Evtar
isimli eserinde böyle demiştir.
Metinde geçen kırat
kelimesi burada nasip manâsında kullanılmıştır. Aslında kırat, bir dirhemin
onikide biri (1/12) gibi küçük bir miktara tekabül eder. Fakat burada bu manada
kullanılmayıp çok büyük bir pay anlamında kullanıldığını açıklamak için Rasûl-ü
Zîşan Efendimiz bir kıratın, hakkında: "O, bir dağdır kî o bizi sever biz
de onu severiz."[Buhari, i'tisam, cihad, etime, zekât, enbiya; Müslim,
fedail, hacc] buyurduğu Uhud dağına benzetmiştir. Bu sözü işiten mü'niinler
Uhud büyüklüğündeki kıratın ne kadar büyük olduğunu ve cenazeyi uğurlayan,
namazım kılan kimsenin sevabının büyüklüğünü ve buna kıyasla da onu yıkayıp
kefenleyen kimsenin ecrini derhal anlarlar. Nitekim Bezzar'ın Ebû Hüreyre'den
merfuan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de "Cenaze evine gelen kimseye
bir kırat, onu uğurlayana bir kırat, namazını kılana bir kırat, defn edilinceye
kadar yanında durana bir kırat (sevap) vardır." buyurulmuştur. Bu da
gösteriyor ki, her ne kadar hadis-i şerifte cenaze merasimi ile ilgili fiiller
içerisinde gaye olmaları sebebiyle, sadece cenaze namazıyla cenazeyi
uğurlamaktan bahsedilmekle yetinilmişse de, aslında cenaze için yapılan diğer
hizmetlerin her biri, içinde meşakkati ve hizmet eden kimsenin ihlası
nisbetinde büyük sevaplar vardır.